Bu yasal ve geçerli belgede vakfın aslı, şartları ve açıklanmış şekliyle
harcama yerlerine dair yazılanların hepsi benim huzurumda tespit edilip
yazıldı. Ben de bu belgenin, belgede yazıldığı ve yer aldığı şekliyle, büyük
imamların arasındaki anlaşmazlık meselelerine vakıf olarak, doğruluğunu ve
geçerliliğini onayladım.
Ben Allah’ın rahmet hazinelerinden af ve bağışlanmayı dileyen, yüce saltanat
(Osmanlı Devleti)’nin merkezi olan korunmuş (belalardan, afetlerden korunmuş)
olan Kostantıniyye şehrinde-burası ibadet yerleri ile dolup taşsın- kadı olan
Muhammed oğlu Ebu’s-Su’ûd’um.
Bu belge aslından, değiştirilmeden ve bozulmadan yazılmıştır. Bunu Anadolu
vilayeti kazaskeri Abdulganî –Allah onu affetsin-yazdı.
Bu yasal belge, bana sunulup uygun ve geçerli olduğunu görünce onu kabul ettim,
uygun gördüm ve imzaladım.
Korunmuş (belalardan, afetlerden korunmuş olan) Kostantıniyye şehrinde kadı
olan Kemaleddin Muahmmed-Allah onu affetsin-
Hamd, akılların, hükümranlığının karşısında durduğu ve kainatının seyri
karşısında hayrette kaldığı (…) gücü ve kudretiyle kainat nizamını mükemmel
yaratan, tarifi mümkün olmayan hikmetiyle evrene ince sırlar koyan, kâinatın
her katmanında gücünün delillerini gösteren, görünen ve görünmeyen her şeyde
birliğinin bayraklarını diken, bu ayet ve delilleriyle istişhad yapmak isteyen
kullarına muvaffakiyet veren, varlığının bu işaret ve belirtileriyle delil
getirme yollarını bahşeden Allah’a mahsustur.
Onun nimetleri varlık alemindeki her şeyi sarmış ve kuşatmıştır. (…) Öyle ki
bütün bilinen sınırların ötesine geçmiştir. Bütün işlerin anahtarları elinde bulunan
yüce Allah, güzel sıfatları haiz, ancak noksan sıfatlardan beridir. Yaratma ve
emir verme sadece ona ait olup dönüş de onadır. Salat, tam ve mükemmel
peygamberlik suresinin ilki ve peygamberlik ve peygamberlerin sonuncusu olan,
insanları en doğru yola sevk eden, yüce dinin açıklayıcısı, Tevrat ve İncil’de
“ümmî nebi” olarak geçen, açık ayetlerle peygamber olarak gönderilen, apaçık
mucizelerle desteklenen efendimiz Muhammed (A.S) üzerine, tertemiz ailesine,
seçkin sahabesine ve kıyamet gününe kadar onların izinde olanların üzerine
olsun.
Bütün bunlardan sonra, ölmeden ve gözünü dünyaya kapatmadan önce her sağ
duyulu, sağlam görüşlü, vicdan sahibi kişilere “yahut şahit olarak söylenenlere
kulak veren” lere, ayrıca her akıllı ve zekiye, delil ve kavrayış sahibi
kişilere düşen dünyaya ibret nazarıyla bakması, bütün varlıklardaki Allah’ın
sırrının hakikatini araştırması, Allah’ın sıfatlarının özelliklerini ve
gerçeklerin iç yüzünü derinden düşünmesi, Allah’ın hükümranlığının sırlarını ve
kainatın özelliklerini gözlemlemesi, halim ve hallâk olan yaratıcının yarattığı
şeyler üzerinde ibretle düşünmesi, nefislerde ve kainattaki güzel hikmetlerini
gözden geçirmesi, onları yaratıp bir düzene sokan Allah’ın kudret ve hikmetini
düşünmesidir. Çünkü yaşam fırsatı geçmek üzere, hayatı sağlayan sebepler
dağılmak üzere, hayat bineği yola hazırlandı, çadırlar sökülüp yükler toplandı,
hayvanlar yüklendi, yolculuk yaklaştı ve artık burası kalma yeri değildir.
Hiçbir kimse burada ebedi olmayıp, ancak belli bir süre kalabilir. İşte o
zaman, hüküm ve karar, bir ve her şeye gücü yeten Allah’a aittir. Onun indinde
her yaratılmış şeyin bir süresi vardır.
Öyleyse akıllı insanın, doğru yolu bulması, sağlam bir ip olan Kur’ân’a
sarılması, görüşünün ilahi yardımla desteklenmesi, kainattaki her şeyi olduğu
gibi görmesi, dünyanın kalınacak ve ümit bağlanacak yer olmadığını, dertler ve
bela yeri olduğunu, nimetlerinin ve orada yaşayanın geçici, lezzetlerinin
acıyla, sağlık karşısında hastalık olduğunu, sevinçlerinin de kötülüklerle birlikte
olduğunu, ona kavuşmanın ayrılmak demek olduğunu anlaması için dünyanın
başlangıç ve sonunun durumunu kavramak yolunda çok çalışması gerekir.
Dünya için çalışan, sanki su üzerinde yazı yazıyor gibidir; kim dünyaya razı
gelirse, sanki bir uçurumun başında konaklamış gibidir. Dünya için koşan asla
ona ulaşamaz, kimse de ondan kurtulamaz. Onun kötülüğünden Firavunlar ve
zorbalar bile emin olamamışlardır. Kayserler ve Kisralar bile onun acısından
kurtulamamışlardır.
Sen, eğer bu konuda şüphen varsa, taşa toprağa sor. Yere de sor: “Kim sana
nehir yolları açtı? Ağaçlarını kim dikti? Meyvelerini kim topladı? Eğer sana
sözlü olarak cevap vermezse, bil ki sana haliyle cevap verecektir. Allah’a
yemin olsun ki, onlar tüm dünyaya hakim oldular ve bütün insanlar onların
etrafında toplandı ve bütün önemli kişiler itaate boyun eğdiler. Önde gelenler
onların heybeti karşısında boyun eğdiler ve onların katında büyük makamlar elde
ettiler, güçlü saltanatın makamlarına yükseldiler, iyi bineklere bindiler,
ülkelerde büyük ve kalabalık askerlerle dolaştılar, sağlam binalar yaptılar,
ölmemeyi ümit ettiler, uzun yıllar böyle devam ettiler, bu asla bitmeyecek
sandılar. Ama sonunda ölüm gerçeği ile karşılaştılar ve onlarla arzuladıkları
arasına perde çekildi. Dolayısıyla sanki günün bir anını yaşamış gibi oldular.
Öyle ise doğru sağlam ve doğru yola kavuşan mutlu kişi, himmet dizginini
dünyanın süs ve güzelliklerinden çeken, tüm dünya lezzetlerinden kendisini
alıkoyan ve Allah’ın kendisine dünya malı olarak verdiği nimetlere şükreden,
kendisine bahşedilen çeşitli nimetlerin hakkını veren, ihtiyaç fazlasını hayır
yollarında harcayan, zaruri ihtiyaçlarından fazlasını da hayır yollarında sarf
edendir. Çünkü onun ahreti için yararlı olan, Allah’a kendisini yaklaştıran
budur. Bunların dışındaki tüm işler, boş işlerdir.
Hz. Peygamber (a.s) şöyle buyurdu:
“Senin için, dünyada yiyip bitirdiğin, giyip eskittiğin ve Allah yolunda
harcayıp kazandığın dışında bir şey yoktur.”
Hz. Peygamber (a.s) şöyle buyurdu:
“İnsan oğlu öldüğünde, şu üç şey dışında amel defteri kapanır: Yararlı ilim,
babasına dua eden salih evlat ve yapmış olduğu sadaka-i câriye.”
Kuşkusuz ki en güzel ve en iyi sadaka, yararı ve süresi bitmeyen, duası her
zaman devam eden, meyvesi her gün toplanandır. İşte bu, kalıcı olan sadaka-i
cariyedir.
Bu fânî dünyanın bekası, ne hayatla kaimdir ne de ölümle biter.
Bu vakıf, faydaları devam eden, gelirleri süren, vakfedenin adını yaşatan,
insanlara olan hayrı devamlı olan bir vakıftır.
Bu yasal ve hukuki belgenin sahibi zamanının en cömerdi, döneminin en şerefli
ve soylusu, temiz kişilik sahibi, insani hasletlere sahip, çeşitli bilgilerin
kaynağı, iyilik sahibi kişilerin ilham kaynağı, Allah’ın yardımına mazhar olmuş
sultanlık sarayı ve surre alayı imamı olan-Allah onun ruhunu yüceltsin, bu yolu
sevdiğinden dolayı Cennet’teki makamını arttırsın, o güzel mutluluğa
kavuştuğundan dolayı da Allah onu mutlu kılsın- merhum Mevlana Bektaş,
Salih niyetle ve büyük bir azimle yeri ve zamanı geldiğinde zikredilecek olan
yararlar için çeşitli vakıflar vakfetti.
Aşağıdakiler bu vakıfların bazılarıdır:
Galata surları dahilinde Karaköy diye bilinen yerde biri erkekler biri de
bayanlar için yaptırdığı 2 (iki) hamam,
Bu 2 (iki) hamama bitişik üzerlerinde 3 (üç) hücre (küçük oda) ve 2 (iki) oda
bulunan 9 (dokuz) dükkan,
Merhum vakfedicinin Allah’a yakın olmak, onun rızasını kazanmak ve Hz.
Peygamberin “Allah için kuş yuvası kadar da olsa bir mescit yaptırana Allah da
Cennet’te bir ev yapar” hadisin mucibince amel etmek için adı geçen iki hamamın
karşısında yaptırdığı mescidin yakınında bulunan 7 (yedi) dükkan,
Bu dükkanlara yakın, Marula/Marola adlı kişinin yeri ve 3 (üç) taraftan ana
yolla çevrelenmiş 3 (üç) dükkan,
Kostantıniyye’de yer alan merhum Ahî Çelebi camii yakınında bulunan 7 (yedi)
dükkan,
Adı geçen vakfedici, sura bitişik meşhur geçidin yanındaki mescidinin yanında
yer alan 2 (iki) dükkan,
Tokat vilayetinde –Allah orayı afetlerden ve belalardan korusun- Eskikapan diye
bilinen yerdeki 34 (otuz dört) dükkanın yarısı,
Sivas’a bağlı Venek adlı köyün yarısı. Bu yerlerin, bulundukları yerlerde adı
geçen vakfediciye ait olduğu açık ve net bir şekilde bilindiği için buraların
sınırlamaya, tarife, açıklanmaya ve tavsife ihtiyacı yoktur.
Bu vakfın durumu, yasal, yüce ve temelleri sağlam dîni bir mecliste âdil ve
bilgili güvenilir aşağıdaki kişilerden oluşan gurubun huzurunda yazılıp tespit
edildi:
Emir Hüseyin’in oğlu Emir Hasan, Abdurrahman oğlu Sinan Ağa, Yakup oğlu Mevlânâ
Muslihiddîn, Kasım oğlu Mevlânâ Abdulganî, Hamza oğlu Mevlânâ Muhammed,
Kıvamuddîn’in oğlu üstat Muhammed, Abdî oğlu Mevlânâ Kemal ve Kemal’in
oğulları, Hızır oğlu Hüseyin, Mustafa oğlu Hoca Pîrî, Süleyman oğlu Yusuf,
merhum vakfedenin-Allah ona rahmet etsin- oğlu, yüce ve şereflikişilerin halefi
olan İbrahim Çelebi’nin huzurunda ve Sinan Çelebî’nin (…) şahadetiyle adı geçen
merhumun-bağışlayıcı olan Allah onu bağışlasın-sağlığında halis bir niyetle ve
isteyerek daha önce dökümü verilen 2 (iki) hamam 1 (bir) köy ve sayılan
dükkanlar, ayrıca bunlarla ilgili olan tüm haklarıyla, bütün yollar ve kavşaklar
ve bunlarla ilgili bütün müştemilat şartlara ve kurallara uygun olarak vakfetti
ve Sinan Çelebi’yi bu vakıfların üzerine kayyım tayin ettikten sonra kendisine
teslim etti. O da onları sağlam ve kanunlara uygun bir şekilde teslim aldı.
Sinan Çelebi, vakıf malları üzerinde mütevelli heyetin tasarruf yetkilerine
sahip olarak kiralama ve kiraları toplama, onları belirlenen yerlere sarf etme,
harcama ve herkes tarafından bilinen diğer işleri yapma hususunda tasarruf
yetkisine sahip oldu. Vakfedicinin oğlu, tüm bu vakfedilen malların alışılmış
ve bilinen adet üzere güvenilir, ahlaklı, haramdan sakınan, günah işlemekten
sakınan, görevini layıkıyla yerine getiren, zimmetindeki malları zamanı gelince
geri vermede ihmalkâr davranmayan bir mütevellî eliyle Allah’ın kendisine
bahşettiği nimetlerden elde edilen hasılattan 10 (on) dirhem günlük olarak
mütevelliye, her birine günlük 2 (iki) dirhem olmak üzere iki denetçiye günlük
4 (dört) dirhem verir. Geri kalanını da üç kısma böler:
Bunların birinci kısmı Haremeyn (Mekke-Medine) -Allah bu iki şehrin şerefini
arttırsın- fakirleri için olup, diğer insanların sadakaları ile birlikte her
yıl kendilerine gönderilir.
İkinci kısım, nesilden nesile, asırdan asıra adı geçen vakfedicinin çocukları,
çocuklarının çocukları ve çocuklarının çocuklarının çocukları arasında miras
usulü üzerine erkeğe kadın hakkının iki misli olmak üzere bölüştürülür.
Bunların soyunun kesilmesinden sonra – Allah korusun- bu ikinci kısım birinci
kısma eklenir ve adı geçen iki şehrin (Haremeyn) fakirlerine gönderilir.
Üçüncü kısım ise örfe binaen, öncelikle, öğlen, ikindi ve akşam namazlarında
hazır olan cemaate imamlık yapması için adı geçenin mescidinin imamına günlük 3
(üç) dirhem; günlük 2 (iki) dirhem de ezan hizmeti, namaz vakitlerinde mescidin
kapısını açmak, kapamak, kilimlerini sermek, şamdanlarını yakmak (…) ve buna
benzer kayyımlık görevleri yerine getirmesi için bu mescidin müezzinine
verilir.
Bu mescidin kilimleri ve şamdanlarının yağı için yıllık 100 (yüz) dirhem,
sabah, öğlen ve ikindi namazında imamlık yapması için geçitte yer alan
mescidinin imamına günlük iki dirhem, ezan hizmeti ve biraz önce zikredilen
işlere benzer işleri yerine getirmesi için müezzinine günlük 1 (bir), kilimleri
ve şamdan yağları için yıllık 50 (elli) dirhem verilir.
Yine bu üçüncü kısımdan, her sabah namazında okuma kurallarına uygun olarak
acele etmeden bir cüz okumaları için her hafıza iki dirhem olmak üzere toplam
15 (on beş) hafız için günlük 30 (otuz) dirhem verilir. Bunlardan 12 (on iki)
cüzün sevabı son ve varlık dünyasının en mükemmeli, büyük şefaat ve övülmüş
makamın sahibi-Allah’ın salat ve selamı onun üzerine olsun- Peygamber’in
ruhuna, dört halifenin-Allah onlardan razı olsun-, müminlerin anneleri olan
Hatice, Aişe ve Fatıma’nın ruhlarına, 12 imamın ruhlarına-Allah on iki imamdan
ve müminlerin annelerinden razı olsun-, vakfedenin annesinin, babasının,
dedelerinin ve ninelerinin ruhlarına hediye edilir.
13. cüzün sevabı diğer nebi ve peygamberlere-Allah’ın salat ve selamı hepsinin
üzerine olsun- hediye edilir.
14. cüzün sevabı ahrete göç eden evliyaların-Allah onlara rahmet eylesin-
ruhlarına hediye edilir.
15. cüzün sevabı bütün Müslümanların ruhlarına hediye edilir.
Bu üçüncü kısımdan günlük 2 (iki) dirhem Kostantıniyye ve Galata’da bulunan iki
hamam ve dükkanların vergi tahsildarına verilir.
Günlük 1 (bir) dirhem kâtibe verilir.
Günlük 2 (iki) dirhem daha önce adı geçen köy ve Tokat’taki-Allah burayı
belalardan korusun- dükkanların tahsildarına verilir.
Tüm bu harcamalardan sonra eğer bir şey kalırsa, bu para eşit bir şekilde
nesilden nesile, asırdan asıra vakfedenin, âzâd ettiği fakir köleleri da dahil
fakir akrabalarına, bunların çocuklarına, çocuklarının çocuklarına verilir.
Ancak bunların soyları kesildiğinde eldeki miktar, birinci kısma ilave edilir ve
Haremeyn (Mekke-Medine)’in fakirlerine verilir.
Vakfedici, kendisinden sonra, çocuklarının en salih olanına, sonra onların
çocuklarının en salih olanına ve bu şekilde nesilden nesile, asıldan furua
yaşadıkları ve nesillleri devam ettiği sürece vekaleti şart koştu. Eğer vekalet
edecekler her açıdan eşit olurlarsa, vekâlet yaşça büyük olanına verilir.
Bunların da soyu tükenince, vekâlet güvenilir ve doğru kişilerden hakkedene
devredilir.
Yine vakfedici, denetçilerinin Rumeli vilayeti kazaskeri veya Kostantıniyye
vilayetinin kadılarının olmasını şart koştu.
Yine, önce kadı’nın her altı ayda mütevellinin huzurunda vakfın hesaplarını
denetlemesini, sonra da her senenin başında bir kere olmak üzere vakfın
hesaplarını kadının denetlemesini şart koştu.
Vakfedici yine, şer’î hükümlerin gereğince kölenin masraflarının hür kişinin
masraflarından önceye alınmasını da şart koştu. Tüm bunlar adil ve güvenilir
kimselerin şahadetiyle açık ve geçerli bir belge ile yazıldı ve buna uygun
olarak da kanunla yasal hale getirildi. Söylenilen şartlara bağlı olarak adı
geçen eşyaların vakfiyetine şartları ile birlikte yürürlüğe girmesine
hükmedildi. Böylece değiştirilmesi ve bozulması mümkün olamayacak bir şekilde
yasalara uygun sağlam bir vakıf haline getirildi. “Kim bu vakfı dinledikten
sonra değiştirirse, onun günahı bu değişikliği yapanadır. Allah işiten ve
bilendir.” Vakfedicinin ücreti/sevabı Allah’a aittir.
İş bu belge, 941( 1534) yılı Cemâdi’l-ûlâ ayının 11. günü yazıldı.
Tüm bu yazılanlara aşağıdaki kişiler tanıklık etti:
Merhum Mevlânâ Seyyid Ali’nin-Allah onun faziletlerini arttırsın ve
saygınlığını daim kılsın- oğlu saygı değer insan Mevlânâ es-Seyyid Hasan
Çelebi,
Mustafa’nın-Allah faziletlerini arttırsın- oğlu İlim ve fazilet erbabının
övüncü Mevlânâ Derviş Çelebi,
Merhum Mevlânâ Alâeddîn el-Yegânî’nin-Allah onun faziletini daim kılsın-oğlu
ilim ve kemal ehlinin övüncü Mevlânâ Pîr Muhammed Çelebi,
Hurrem oğlu Mevlâna Şa’bân,
Mevlânâ Nureddîn,
Ahmed oğlu Mevlânâ Mahmûd Çelebi,
Muhammed oğlu Mevlânâ Şemseddîn,
İbrahim oğlu Mevlânâ Muslihuddîn,
Abdullah oğlu Mevlânâ Alâeddîn,
Bektemûr oğlu Nasûh,
Abdullah oğlu Bilâl
Davûd oğlu İbrahim ve mecliste diğer bulunanlar