Türkçe Tercüme

1

O, Gânî ve Mu’în'dir

İçinde yazılı olan hususlar ihtiyaç halinde gerekçe olarak kullanılabilir. Allah tarafından belalardan korunmuş Saltanat yurdu İstanbul 'da kâdı olan Ebu’s- Su’ud oğlu Mustafa.

Bu kitapta yazılı olan hususları güzel ve uygun olan yasal yapıya uygun olduğunu, doğru yolla uyum içerisinde olduğunu görünce ve …? ben, Melik ve Mennan olan Allah’ın fakir kulu Abdurrahman oğlu Mustafa (Allah ikisini affetsin) Allah tarafından belalardan korunmuş İstanbul’un havassında Kâdı.

Bu doğru ve yasal sayfa, zarif ve memnuniyet veren vesikada vakfın aslı, şartları, kayıtları ve kuralları ile ilgili geçenler (okunaklı değil) benim için açıklık kazandı. Bu konuda şerefli mezhep imamlarının ihtilaf ettikleri noktalar üzerinde durarak doğru ve zorunlu oldukları konularda genelde ve özelde hükmettim. Ben, Kostantiniyye Havassı Kâdılığı’na el-Mevlâ olarak tayin edilen İbrahim oğlu Muhammed, Melik ve Rahim olan Allah ikisini de affetsin.

(Kenar Yazısı:) Bu belgeyi incelediğimde…

Bismillahirrahmanirrahim ve O'na güvenirim

Celâlinin (Allah'ın) haşmetleri kadar, lütuflarının büyüleyiciliği ve Kemalinin gizliliği karşısında durarak, şanı çok yüce olan, hayal'in ipleri ile oynamaktan âli ve celil olan, fenâ kusurundan ve zevâl sadmesinden yüce ve kutsal zatı olan, Kemâlinin sıfatlarından olan ilmi ile kötülerin ve vicdanların gizli saklı, büyük küçük sırlarını bilen, (okunaklı değil) , ............. , (okunaklı değil) 'ın oğullarına, yerlerin ve odaların türlerini bina etmelerini ve tekkeleri ve sarayları inşa etmelerini ilham eden, yeryüzünü en iyi başarıları içerisinde barındıran camilerle dolduran, mescitlerde ibadet etmeyi en yüksek işlerden kılan, toplantılarda ve merasimlerde Kur’andan bölümler okumayı şeriatların en iyisi ve törenlerin en güzeli yapan, hayır için uğraşanları hayır, hasenât ve ihsan için paralarını harcayan ariflerle, ilgilerini iyilik yollarına gösteren akiflerle buluşturan (okunaklı değil) Allah'a (okunaklı değil) hamd ederim. Şüphesiz Allah sadaka veren erkek ve kadınları mükafaatlandırır ve iyilikler, kötülükleri giderir.Esirlerin sırlarını bilen Allahu Te’âla'nın sırrının arifi, en kapsamlı mesajı, Melik, Aziz ve Gaffar olan Allah'ın hidayetiyle hak yolu göstermiş olanlar ve Kerim ve Settâr, Hakim ve Cebbâr olan Rabbinin tevfikiyle doğru yolu göstermesini isteyenlere tebliğ edenin üzerine salat ve selam olsun.

Dünya ölümsüzlük ve ikamet yeri değil, fenâ ve sıkıntının var olduğu yerdir. Sevinç ve mutluluk alanı değil, gelip geçme aracıdır. Felaketlerin yer tuttuğu ve musibetler vadisinin suyudur . Ölüm ve çile yurdudur. İsteyen gibi gelir, kaçan gibi sırtını döner, vuslatı, bezgin kimsenin vuslatı, ayrılığı telaşlı kimsenin ayrılığı gibidir. Fettân, çekici, gaddar ve kurnazdır. Yaklaşması hile, kaçması faciadır. Tatlılığı acıyla karışıktır. Menfa’atı da zarar taşır. Bolluğu yok olmayı bekler. Arkadaşlar da gitmek üzeredir. Eğilimi, uzaklaşmasının ardından, bakması gözlerini yummasının ardından gelir. Zenginliği musibetlerinden dolayı sıkıntıdır. Avlusu yok olmaya bir taraftan bağlıdır. Nimeti nikmettir. Nağmesi kederdir. Hibesi sıkıntıdır. Besini zehirdir. Geçimliği aldatıcıdır. Arayanı aldatılmıştır. Arzulayanı kandırılmıştır. Cömertliği kurnazlıktır. Güzelliği gösterir ve hemen uzaklaşır. Bolluklar taşır vebale götürür. Serbest bırakırsa anında acıtıra Acıttığında ise sürdürür. Çocuklarını öper ve hemen sonra tokat atar. Torunlarına süt verir ve hemen sonra keser. Sürüklediği kişiye acı çektirir ve dilediği kişiyi atar. Ahlaksız gürbüz ve güzel kadına benzeyen sevenleri katleden utansın! Fesada götüren halleri uzak olsun! Çünkü aynı tarzda değildir. Baht ve felaket, gülümseme ve surat asmadır. Umut gerçekleşir ve ölüm gelir. Sevinç gelir ve sıkıntı yerleşir. Hayrı az, yaşamı kısadır. Verir ve geri alır. Boyun eğer ve imtina eder. Uzaklaşır ve ardından eğlendirir. Bulur ve hasar verir. Güldürür ve ağlatır. O dünya hayatı, avazı çıktığı kadar der ki: "zulmüm ve kırıp geçmemden (okunaklı değil) , güzel gülümsememe aldanmayın, sözüm güldürür, fiilim ağlatır". İnsanlar bu dünya olaylarının bağımlıları ve kabirlerinin rehineleridir. Akıllı olan şüphenin göçeceğini, bineğin de çökeceğini düşünür. Geleceği için kollarını sıvar ve azığın en hayırlısı takvanın, en sağlam zırh ise ihlasla yapılan; riya, münafıklık ve başka amaçları olmayan ita’at olduğunu düşünüp taşınır. Ondan (Allah'tan) gayrı olan her şeyden tamamen uzaklaşır.Onun yüce zatına yaklaşır. Malın sonuç, mevcut halin süsü olmadığını kesin bilir. Hayırlı para, zeki bir insan için Allah yolunda harcamak ve Ahiret için hazırlıklı olmak içindir. Ve güzel şeyler bakılmak için değil, Melik ve Kahhar olan Allah rızası için hayır yollarında harcamak içindir. Mal, mutluluk getirmez, sevdiği şeylerden hayrına harcayan iyiyi kazanır. Sizin yanınızdaki (dünya malı) tükenir. Allah katındakiler ise bakidir. Dünya hayatı gurur ve sevinç değil, ibretlik ve geçicidir. Dönüş, hesap ve diriliş günü için hesap defterlerinin sergisidir. Sakın dünya hayatı sizi aldatmasın ve o aldatıcı (şeytan) da Allah hakkında sizi kandırmasın. Kendiniz için önden (dünyada iken) ne iyilik hazırlarsanız Allah katında onu bulursunuz; hem de daha üstün ve mükafatça daha büyük olmak üzere. Dünya hayatının geçimliği en aldatıcı şeydir ve Allah katındaki daha hayırlı ve daha kalıcıdır. Hz. Peygamberin (s.a.v) dediği gibi " erkek ve kadın erenler namaz ve namazlarıyla Allah'a erişirler". Dinleyin ve anlayın, yaşayan ölecek, ölen unutulacak ve gelecek olanlar gelecektir. Onun için emelini kısan, amelini toplayan, zamanında kaderini düşünen ve Haşri ve Haşir zamanını tefekkür eden, Allah'tan, Allah'a yaraşır şekilde korkan, ömrün düğümü çözülmeden i’tisam ipine sımsıkı tutunan, kabre indiğinde hazırlıklı olan, bugününden yarınına hazırlanan, kendi eliyle defterlerini düzelten, hayata veda etmeden ve ölüme hoş geldin demeden önce dönüş vaktine önemli hazırlıklarını hazırlamak üzere kollarını sıvayana selam olsun. Bir de şüphesiz ki umut içinde olanların umudunu gerçekleştiren ve muhtaçları geçindirecek olan sadaka Melik ve Mennan olan Allah'a yakın olmak için Allah katında

2

en iyi yakınlaşma ve Rahman'nın rızasını tevessülle kazanmak için en yararlı muvaffakiyettir. Çünkü o, suçlular (mücrimler) günahları sebebiyle cezalandırıldığı ve perçemlerinden ve ayaklarından Cehenneme çekildikleri günde asilerin kefaretidir. Rahman'ın gazabını sakinleştirir, Cehennemin alevlerini söndürür ve malların ve evlatların fayda sağlamadığı günde halleri ıslah eder. Sadakaların en iyisi faydası devam edendir. Yakınlığın en büyüğü de kabul hazinelerine yükseltilmesi devam edendir. Şüphesiz, hayırdan sonraki ikinci hayır iki hayır sayılır. İkincinin övgüsü iki ömürlüdür, Cömertlik, kerem ve ihsanın iki bânisidir. Birr (iyilik), gerçeğin içerdiği en kerim şeydir. Hayra gelince iki elini tuttuğu en kerim şeydir. İyiliklerin en iyisi; kökü itibariyle halis niyetle yapılanıdır. Çünkü dalı da ecrinin katlanmasını sağlar. Hayırların en faydalısı da devamı kesilmeyen ve iyiliklerin en üstünü de süresi bitmeyendir. Öyle ki her hayır memesi süt verip durur. Her filiz, her gün hasat edilir. Gökler daima yağmur yağdırır. Ve sürekli olarak kabı dolup taşar. Ve gecelerle gündüzler geçtikçe faydaları yenilenir durur.

İşte bu cari, bu fani dünya kaldığı sürece kalan, hayat ona şart olmayan, ölümle de kesilmeyen ve süresi bitmeyen, tükenmek nedir bilmez sadakadır. Vefatla izi silinmeyen ölümle meyvesi bitmeyen, Hz. Peygamber (a.s)'ın "İnsanoğlu öldüğü zaman bütün amellerinin sevabı da sona erer. Şu üç şey bundan müstesnadır: Sadaka-i cariye, istifade edilen ilim, kendisine dua eden hayırlı evlat " dediğidir. Akl-ı selim ve fikri önemli olan, servet ve zenginlik sahiblerinin gururu, ihtişam ve vakar sahiplerini destekleyen, asil ve büyük yiğitlikleri elde eden, en iyi ve parlak amelleri toplayan, Allah rızası ve yakınlığına hayır türleriyle erişen, salatı ve selamı üzerine olan Resülünün sünnetini sürdürerek Allah'ın rahmetine tevessül eden, Melik ve el-İlah olanın "Onlar, ne ticaret ne de alış-verişin kendilerini Allah'ı anmaktan, namaz kılmaktan ve zekât vermekten alıkoyamadığı insanlardır." sözüyle övülen, Allah'ın çok yumuşak huylu Resulü’nün; "çalışan kişi Allahın dostudur " sözüyle methedilen, iki Haremi ziyaret edenlerin baştacı ve Safa ve Merve arasında koşan, günahları bağışlanan ve Rabbinin rahmet denizinde ikamet eden rahmetli Hacı İskender El-Haşşab oğlu Şemseddin Hacı Ahmed benzeri olmayan bu iyilikle ve ecri tükenmeyen bu amelle Allah'a yakınlaşmıştır. Allah ona hayırlı dünya ve iyi dönüş nasip etsin. Şekûr olan Allah sa'yini meşkur etsin ve asla zarara uğramayacak bir kazanç nasip etsin, amelini akıl etmiş ve fikrine, haberlerin incelemesiyle uğraşmayı, kendine, umutlarını dünya hayatında gerçekleştirmek için tek başına davranmayı yasaklamıştır. Ve en iyi fikir ve tedbirlerle tefekkür etmiş, düşünüp taşınmış, korkudan gözlerin dışarıya fırlayacağı gün için yatırım yapmış, topladığı maldan, yüce ve asil olanından iyi hazırlık yapmak istemiştir. Herkesin, iyilik olarak yaptıklarını da kötülük olarak yaptıklarını da karşısında hazır bulduğu günde (insan) isteyecek ki kötülükleri ile kendisi arasında uzun bir mesafe bulunsun. İşte bu davranışı ile gelmesinden şüphe edilmeyen bir gün için hazırlık yapmıştır. İşte o gün kişi kardeşinden, annesinden, babasından, eşinden ve çocuklarından kaçar. Ve Allah'ın keremini diler. Sadaka veren erkeklere ve sadaka veren kadınlara ve Allah'a güzel bir ödünç verenlere, verdiklerinin karşılığı kat kat ödenir ve onlara değerli bir mükâfat vardır. O gün, ne mal fayda verir ne de evlat. Ancak Allah'a kalb-i selîm (temiz bir kalp) ile gelenler (o günde fayda bulur). Malını tüketmek için ömrünü harcayanların yolunu takip etmiş ve malının meyvelerini kalıcı olarak bırakarak izlerini bırakmıştır. Ve bunun daha hayırlı ve daha kalıcı olduğunu kesin bir şekilde bilmiş, Allah-u Te’âla'nın "Onlara de ki: "Dünya menfaati önemsizdir, Allah'tan korkanlar için ahiret daha hayırlıdır ve size kıl payı kadar haksızlık edilmez." sözüne muhatap olan ümmetine de takvada en mütteki bir kimse olarak daha cömert olmayı dilemiştir. Binası dürüstlük ve doğruluk dayanakları üzerine kurulan, temelleri ibret ve itidal ayakları üzerine sağlamlaştırılan Şer’-i Şerif Meclisinde hazır bulundu ve şer’î olarak davranışlarının doğruluğunu, bağışlarının gerekçesini söyleyerek açık, salih ve şaibesiz bir niyetle, iyi, halis ve büyük vicdanla;sahip olduğunu, elindekini, tasarrufunun ve elinin altındakini, vakfettiğini, ayırdığını, hayrına ve sadaka olarak verdiğini doğruladı ve itiraf etti. Bunlar; Konstantiniye'nin (Allah onu, sakinlerini ve halkını adaletinin altında tutsun ve onları eziyet çeşitlerinden ve musibet sıkıntılarının her türlüsünden sınırsın bir şekilde korusun) Hasküre Meydak adıyla bilinen köyde kurmuş olduğu Dâr ü’t-ta’lim olduğunu, bunun sınırları; bu kitapta adı geçen vakfedenin kızı Aynî Hatun’nun (Allah onu itibar zedeleyci meselelerden korusun) mülkiyetinde olan yere kadar olan yerdir. Ve adı geçen vakfedenin vakfettiği eve kadar olan yerdir. Adı geçen vakfeden, bunu; imamın oturması için vakf ve tahsis ettiği ev, fırıncının fırını ve ana yol olarak belirledi. Fakirlerin çocuklarına, fakir çocuklara ve bütün Müslüman öğrencilere vakf ettiğini beyan etti. Bunu var olduğu sürece annesi Emetullah Turâ Başa’nın ruhu için vakfetti. Annesi; babası Suri Koz adıyla tanınan Hacı Muhammed'in (Allah onu Kıyamette muratlarına erenlerin arasında rahmetiyle toplasın) Turâ Paşa adlı kızıdır.

Ve orada bulunan evin tamamı ve bundan dolayı hulusi kalp ile iki alt daire, kulübe ve kenefi kapsayan ve el-İmam es-Sultanî rahmetli Bektaş oğlu Cafer Çelebi'nin bahçesiyle sınırlı avlusunu, adı geçen Aynî Hatun'un mülküyle, ehli zimmetten Baliz oğlu Dimitri'nin mülküyle ve adı geçen okulla sınırlandırılmış olan evin tamamıdır. Onu daha sonra adı geçecek camide imam olacak kişinin istediği gibi kullanması üzere, ister oturmak ister kiraya vermek için tahsis etti. Ve burada bulunan evin tamamı, yükseklikte sema ile yarışan bir minaresi olan camiin haremine bağlı ve iki alt daire ve bu kitapta adı geçen mahallenin ölülerinin tabutlarını muhafaza etmek için vakfedilen levhalı oda, kenef ve kuyuyu kapsayan,

3

babası defterci Mahmut Çelebi'nin oğlu İbrahim Çelebi'nin mülküyle iki taraftan, cami ile ve aradaki yolla bitişik evin tamamını, daha sonra adı geçecek caminin müezzininin istediği gibi ister oturması ister kiraya verip gelirinden faydalanması için tahsis etti. Ve adı geçen şehrin mahallelerinden Tahtakale’nin (Kale altı) yakınındaki Hamza Bey mahallesinde bulunan sekizi üst, diğerleri alt olmak üzere on beş odalı bir kenefli, O’nun faziletli lütfuyla yüce makama yükselen mevali şeyhlerinden ve daha önce müftü olan Mevlana Abdülkadir'in vakfıyla Abdi Çelebi Er'in mülküyle ve vakfedeninin vakfıyla sınırlandırılmış evin tamamını, adı geçen şehrin mahallelerinden Timurtaş Mahallesi’nde olan sekizinin üstünde sekiz olmak üzere on altı odalı bir kenefli, üçte birinin Abdi Çelebi Er'in mülküyle adı geçen vakfedenin babasının bürosuyla, kızı Çınar Hatun'un mülküyle, geçme hakkı herkesin olan ana yolla sınırlandırılmış evin tamamını, adı geçen şehrin mahallelerinden Tahtakale (Kalealtı)’nin yakınındaki Hoca Keşkek Mahallesinde olan, iki alt odalı, bir kenefli, Yasemin Bozahanesi adıyla tanınan dükkanla ve ana yolla, her şeyi bilen Allah’ın rahmetine kavuşmuş bulunan Pir Muhammed Paşa'nın vakfıyla sınırlandırımış evin tamamını, adı geçen şehre bağlı Has-kire Meydelek adıyla bilinen köydeki pişirilmiş tuğla fırınını, Kâr-hane (fabrika, üretim yeri-Çev.) diye bilinen altta bulunan iki evi, beş odayı, su kuyusunu, vakfedenin vakfı ile sınırlı olan geçiş ile, denizle, ana yolla ve zamanındaki hali ile Vezir Ali Paşa'nın vakfıyla sınırlandırılmış evin tamamını, ve adı geçen köyde bulunan evin tamamını, pişirilmiş tuğla fırınını ve kâr-hane diye bilinen iki evi ve Kalyuve diye bilinen beş odayı, adı geçen köyün su kuyusunu ihtiva eder. Pişirilmiş tuğla fırınını, Kâr-hane diye bilinen altta bulunan iki daireyi, Kalyuve diye bilinen beş odayı, üç oda üstündeki depoyu, bozahane diye tanınan dükkanı, Horasanî diye bilinen bir toprak türünün öğütüldüğü iki değirmeni ihtiva eder. Yine Hacı Sinan vakfıyla, rahmetli Pir Muhammet Paşa camii ile, denizle ve ana yolla sınırlandırımış evin tamamını, sözü geçen köydeki ekmek fırınını ve içindeki büyük kazanı, dört üst odayı, ahırı, kulübeyi, avluyu, iki tuvaleti, ambarı, ve okulla birlikte vakıf sahibinin vakfı ile sınırlı bulunan bir kuyuyu ve iki taraftan ana yolla sınırlandırılmış adı geçen köydeki evin tamamını içerir. Bu da iki dükkan ve üstündeki iki odayı, kulübeyi, tuvaleti ve avluyu ihtiva eder. Ve ekmek fırınıyla, Baliz oğlu Dimetri'nin mülküyle ve iki taraftan ana yolla sınırlandırılış evin tamamını, adı geçen köydeki, dokuz alt odayı, kenefi ve su kuyusunu ihtiva eden ve adı geçen vakfedenin mülküyle, bu kitapta birkaç kez adı geçen vakfedenin Fatma Hatun adlı kızının mülküyle sınırlandırılmış evin tamamını, adı geçen bu kâr getiren müsakkafatı, karışıklıksız ve noksansız olarak şer'i ve helal şekilde, herhangi bir sapma olmadan, gelir ve mal bakımından değer kaybetmeden en iyi şekilde büyütmek ve kâr etmek, en iyi kira ve istifade kurallarını kullanarak faydalanmak kaydıyla şer'i ve doğru bir şekilde habsedilmiş olarak vakfetti. Açık ve geçerli bir biçimde vakfetti. Allah Te’âla'nın kâr, gelir ve üründen rızk ettiğinden her sene sonunda vaktinde kazanılandan sekiz yüz gümüş dirhem ayrılmasını, Arasât el-akrân mukata’ası için rahmetli, günahları bağışlanan ve Mecid olan Rabbinin rahmet denizinde ikamet eden Beyazıt Sultanın sözü edilen sağlam ve zarif belgede adı geçen vakfına verilmesini belirledi. Adı geçen üründen de her sene seksen dirhem ayrılır. Açık hüccette adı geçen ve büyük Ayasofya Camiinin önemli vakfı için bina edilen odalar mukata’ası için verilir. Burada izah edildiği gibi bundan geriye kalandan üç bin dirhem her üç sene sonunda kendilerinden bahsedilen Kemer’deki fırınların tamir ve bakımı ile Kâr-hane diye bilinen evleri tamir etmek bir de yukarıda bahsedilen evlerin tamir ve bakımı içindir. Yine vakfedilen ve vasfedilen tüm odaların çatıları üç yılda bir en mükemmel şekilde onarılmak ve istenileni en uygun şekilde karşıladığı ve yettiği takdirde eksiklik ve müsriflik yapılmadan tamir edilmek şartıyla ayrılır. Her senenin sonunda o senenin mahsulünden vaktinde olmak üzere kâr edilen beş yüz gümüş dirhem ayrılır. Karışıklığa meydan vermeden ve muhafaza ile ilgili herhangi bir problem olmadan en iyi şekilde dikkatle muhafaza edilir. Koruma ve tedbir ile ilgili en ince hususlara özen gösterilerek cami, okul ve bu yazılı parşümende adı geçen tüm musakkafât için kullanılmak üzere ayrılır.Ayrıca bundan, adı geçen vakıflar gerektiğinde ikinci ve üçüncü kez yangın, deprem ve diğer afetler, çağların peş peşe geçmesi, ayların arka arkaya akıp gitmesi, zamanların ve saatlerin değişmesinden kaynaklanan yıpranmalar gibi beklenmedik olaylardan dolayı ani ihtiyaç söz konusu olduğunda yenilenir ve onarılır. Bu tamir de adı geçen Kâdiyü'l-Havâss'ın görüşüne göre olmalı ve sözü edilen mahkeme sicillerine de kaydedilmelidir. Söylenenden çıkarılan anlamın ne olduğu açıklandığı üzere toplanan ve muhafaza edilen meblağ yetmez ise tamamlamaları ve kitabın tertibine göre daha sonraki satırlarda sözü geçecek olan murtezikânın (ücretle çalışan kişilerin) ücretleri ve tekrar tekrar yukarıda geçen satırlarda anlatıldığı üzere çocukların payı olarak adalet ve insaf üzere ayrılır. Bunlara ayrılanlar kimsenin kınaması veya azarlamasına yol açmayacak şekilde insaf ölçüleri ve adalet üzere tespit edilir. Bundan, daha sonra sözü geçecek olan mütevellinin, katibin ve tahsildarın vazifelerine karşılık verilecek olan ücretleri hariçtir. Çünkü bunların görevleri gereği alacakları ücretleri hiçbir zaman eksilmez ve kim olursa olsun bunların ücretine müdahale edemez. Bunlar için temel şart güzel sıfatlarla nitelenmiş kimseler olmalarıdır. Ve imamlara yaraşır nitelikler ve özelliklere sahip olmalarıdır. Bu arada, Hacı İskender Haşşab'ın oğlu Mahmud Çelebi diye bilinen adı geçen vakfedenin kardeşinin (Melik ve Vahhab olan Allah ikisine rahmet eğlesin) yaptırmış olduğu mescidde bir gün duracak kimsenin bu niteliklerde olması gerekir.

Bu mescid onun genel izni ile vakıf haline geldi. Burası, farz namazların ve tüm kılınması hoş olan nafilelerin gecelerde ve gündüzlerde, akşam, yatsı ve sabah vakitlerinde kılınması için vakfedildi. Burada vakfedene öğle- akşam dua edilir. Görevli imamın ücreti de günde iki dirhemdir. Sözü geçen imam adı geçen okulda muallim olmalı, terbiye ve talim şartlarını dikkate almalı, ve tüm çocuklara ve yetimlere şefkatli bir baba gibi bakmalıdır. Talim ücreti günde üç gümüş dirhemdir. Adı geçen imam ve aynı zamanda muallim olan anılan kimse Kur’ân-ı Kerim’den her gün bir cüz olmak üzere tertip ve tertil üzere okumalıdır.

4

Adı geçen imam muallim, anılan camide vakfedenin koymuş olduğu vakfedilmiş cüzlerden, yavaş ve Tenzîl-i Celîl’in (Kurân-ı Kerim) yüceliğine yarışır bir şekilde tertilli olarak Pazartesi ve Perşembe günleri sabahları okumalıdır. Bu tilavetin sevabını da vakfedenin babasının (Allah derecesini Firdevs'in en yüksek odalarına yükseltsin) ruhuna hediye eder. Ücreti de bir dirhem olup bu ücret ne artar ne de eksilir. Ayrıca fecir namazının ardından adı geçen yüce camiide koymuş olduğu kürsünün üstünde her gün mushaf-i şeriften bilinen tertiple bir aşri-şerif okur ve okumanın ecrini vakfedenin eşi olan Mehri Hatun’un ruhuna hediye eder. Ücreti de günde bir dirhemdir. Müezzin de belirlenen vakitlerde ezan okumak ve ezan hizmetlerini iyi şekilde yerine getirebilmek için namaz vakitlerini ve ezanı güzelleştiren hususları bilmelidir. Ücreti günde iki dirhemdir. Sözü geçen müezzin bahsi geçen kürsüde Kur’ân'dan tertipli bir şekilde her pazartesi ve perşembe sabahları bir cüz’ okur ve sevabını adı geçen vakfedenin kardeşi olan Mahmut Çelebi’nin (el-Karîb (asıl yakın olan) ve el-Mecîd (asıl yüce) olan Allah rahmet eylesin) ruhuna hibe eder. Ücreti de günde bir dirhemdir. Ayrıca caminin temizliğinden, hasırlarının yayılmasından, ihtiyaç olduğunda kapının kapatılması ve açılmasından sorumludur. Kuyudan alacağı su ile su kabını doldurmalı. Onu sabah ya da akşam boş bırakmamalıdır. Ücreti de günde yarım dirhemdir. Mütevelli, caminin hasırlarını beş yılda bir yeniler. Yılda bir elli dirheme mum, okul için de üç yılda bir yeteri kadar hasır, camiin yakınında olan kuyu için kova ve yeterince ip satın alır. Kostantiniyye'deki (vakfedenin) babasının okulu için üç yılda bir hasır satın alır. Onarımı için üç yılda bir iki yüz dirhem harcar. Adı geçen vakfedenin; kudretli, yapabilirlik yeteneğine sahip, nefsini suç işlemekten ve tüm günahlardan uzak tutan, gayretli, çalışkan, çabalayan, dikkatli ve korumaya özen gösteren, atılganlık ve ilginin gerekleri olan niteliklere sahip, şer'i belgelerle vakıflara kâr kazandıran ve mahsulü dikkate alınan ve bilinen bir işleyişle tahsil eden bir mütevellisinin olması şarttır. Bunun ücreti günde altı dirhemdir. Vakfedenin malından her ay sonunda karşı gelen ya da rekabet eden olmadan alır. Ayrıca ehil, dürüst ve emin olan bir katibi olur ve bunun ücreti üç dirhemdir. Bununla birlikte emin, dürüst ve doğru yöntemle tahsil eden tahsildarı olmalı ve bunun ücreti de günde iki dirhem olur. Burada sözü geçen masraflardan artan adı geçen vakfedenin (Allahu subhanehu ona bahşetsin) şartına göre sözü geçen yıllık masraflardan artanı yaşadığı sürece kendisine, yakınından uzağından kimse karşı çıkmadan istediği ve arzuladığı gibi tasarruf etmek üzere tayin edilmelidir. Sonra vefat etmesi ve Rabbine kavuşmasıyla, erkeğin hakkı kadının payının iki misli olmak kaydıyla, evlatlarına ve evlatlarının evlatlarına, nesilden nesle, çağdan çağa ve babadan oğula tükenene kadar taşınır. Eğer bunların nesli tükenirler ise (Allah bunların neslini tükenmekten korusun).

Buna veli tayin edilmesi, istediği ve seçtiği gibi değişiklik yapılması kendi elinde olması, sağ olduğu sürece adı geçen vakfeden (Allah onun çabasını ahirette takdir etsin) kendine şart koşmuştur. Sonra vefat ettiğinde adı geçenin veli tayin etmesi şöyle olur: En uygun erkek çocuklarından ve erkek çocuklarının erkek çocuklarından olup nesilden nesle, babadan oğula her zaman en uygundan en uyguna geçer. Adı geçen veli tayin etme ve yazma işleri en uygun kız çocuklarının erkek çocuklarında ve kız çocuklarının erkek çocuklarında olup nesilden nesile, babadan oğula her zaman en uygundan en uyguna geçer. Onlar tükendikten sonra [mahkemede verilen-Çev.] hükmün uygun gördüğü olur. Tahsildarlığın da nesilden nesile, çağdan çağa en uygun azatlı kölelerinden birinde olması, sonra bunun en uygun çocuklarından birinde olmasını şart koşmuştur. Yine Kostantiyye Havass Kâdısı'nın her sene imamın ve ücretle çalışan kişilerin hazır bulunmasıyla yöneticiye hesap sorması ve karara varmasını da şart koşmuştur. Huzurunda iki defter imzalanır ve bu hizmetinin karşılığında da yüz dirhem alır. Sonra kendisine Konstantiniyye Havassı sorumluluğu verilir ve memnun kalacağı ve itibar edeceği bir tayin yapılır. Yine yasal ve geçerli açık bir bildirimde bulunulur. Ve kendisine bu iş, bütün bunların kaydını tutma, dağıtımını yapma ve işlerini tamamlama maksadıyla verilir ve teslim edilir. Bu amaçla kendisine ortak olarak belirlediği saliklerin gururu Şeyh Yunus Bin Abdurrahman'a teslim etti. O da bizzat ve sözlü olarak aldığını tasdik etti. Yukarıda imzası olan şeriatın hükümlerini doğru bir şekilde uygulayan hakim, vakfedenin vakfetmekten vazgeçme ve eski mülkiyetine geri alma istemesi, mütevellinin reddetmesi ve hakimden İmameyn’in (Melik ve Rahman olan Allah rahmet eylesin) görüşüne göre hüküm istemesi ile ilgili olarak vakıflar konusundaki hüküm ve hukukta ihtilaf bulunan yerler hakkındaki şartlarını inceledikten sonra bu vakfın , tüm şartlarında ve düzenlemelerinde , genelde ve özelde; doğru,yasal ve lüzumlu olduğuna, Şer'i Şerif'in doğruladığı hükmü, yüce dinin tasvip ettiği kararı verdi. Böylece bağlayıcı ve üzerine anlaşmaya varılan bir vakıf olup bugünden sonra kimse hiçbir şekilde ve hiçbir sebeple değiştiremez. Allaha, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine ve kıyamet gününe inananlara şunu arz etti ki her kim bunu işittikten ve kabullendikten sonra vasiyeti değiştirirse, günahı onu değiştirenedir. Şüphesiz Allah (her şeyi) işitir ve (her şeyi) bilir. Vakfedenin mükafâtı Melik ve Kerim olan Allah'tandır. Dokuz yüz elli altı yılının Şaban ayının on üçüncü gününde yazıldı.

Nakib ü’l-eşraflıktan sorumlu seyyid ü’s-sadât olan Tacüddin oğlu Seyyid Muhterem şahitlik eder.

Semaniye medresesinde ders veren Muhammed oğlu Mevlana Hasan Çelebi.

Daha önce Belalardan korunmuş olan Bursa’da kadı olan Ali oğlu Mevlana Muslihuddin.

Mehmed Han’ın annesi Merhume Valide Sultan’ın (Allah’ın rahmeti ve hoşnutluğu üzerlerine olsun) okulunda öğretmen olan Seyyid Sinan oğlu Emir Hüseyin.

Sütlüce camiinde imam olan Şemseddin oğlu Veli.

Abdullah oğlu Hayreddin Bey.

Vakfedenin camiinde imam olan Abdullatif oğlu Nasrullah.

Aynı yerde Müezzin olan Hamza oğlu Ömer.

Maksud El-Acurrî oğlu Ali Çelebi. ... diye tanınan İsa Dede oğlu Mahmud.

Abdullah El-Bustani El-Emir oğlu üstad Timur …?

Abdullah El-Bustani El-Emir oğlu üstad İskender Çelebi.

Ve Muhammed Bin Abdullah El-Acurri Şahit oldular.