T.C.

BAŞBAKANLIK MAKAMI’NA

ANKARA

 

1- Ben İstanbul’da Mülhak  (İmam-ı Sultan Bekdaş Efendi Vakfı)’nın sahih evlâdı ve son mütevellisiyim.

 

2- Bu vakıf İstanbul Vakıflar Başmüdürlüğü’nün 6/433 no.sunda kayıtlıdır.

 

Vakfın ismi çeşitli yazışmalarda;

 

a) Mülhaka’dan (Eyüp ve Galata’da vaki İmam-ı Sultan Bektaş Mehmet Efendi Türbesi Vakfı),

 

b) Mülhak, (İmam-ı Sultan Bektaş Mehmet Efendi Vakfı), diye de anılmaktadır.

 

3- Anılan Vakfın benden önceki mütevellisi Babam Mehmet Orhan GÜRAN idi.

 

4-

a) Gerek Babam’a gerekse bana yapılan mütevellilik tevcihinden sonra düzenlenen örnekleri ilişik 21.11.1978 ve 21.12.1981 tarihli tutanaklarda, Vakfa ait varlık olarak, sadece Vakıflar Bankası (B) grubu hisse senetleri yer almıştır.

 

Bu hisseler; 21.11.1978 tarihli Babam’la yapılan tutanakta görüleceği üzere 19.000.-TL.

 

Benimle yapılan 21.12.1981 tarihli tutanakta da görüldüğü üzerede 20.500.- TL. dir.

 

b) Aynı tutanaklarda;

 

- Vakfın Eyüp’de Abdülvedid Mahallesi, Kırım ve Tokmaktepe Sokak Pafta 5, Ada 94, 1 parsel sayılı 64 m2 sahalı Türbe’nin Karayolları tarafında fiilen istimlak edilmesi üzerine tezyidi bedel davası açıldığı,

 

-Beyoğlu Kemankeş Mahallesi Necatibey Caddesi Pafta 123, Ada 97 Parsel 13’de (6) m2 mesahalı K. Mescit’in istimlak edildiği bunun için de bedel artırımı davası açıldığı görülmektedir.

 

c) Vakfın başkaca bir mal varlığı gösterilmemiş, teslim edilmemiştir. Bu konudaki sorulara, Vakfın başkaca varlığı bulunmadığı cevabı verilmiştir.

 

5-

a) Tarafımızda Vakıfnamenin Türkçe tercümesi bulunmadığından o tarihlerde Vakfın başkaca malvarlığı ispat edilemiyordu.

 

b) Ancak Türbe ve Mescidi bulunan bir Vakfın başkaca bir (gelir getiren) varlığı olmaması düşünülemezdi. Zira Türbe ve Mescidin bakımı, onarımı, görevlilerin ücretleri vs. gibi giderlerinin karşılanması, özetle devamı için tüm örneklerinde olduğu gibi, gelir getiren bazı varlıkların-mülklerin- bulunması gerekirdi.

 

Fakat Vakıflar İdaresi yok diyordu.

 

c) Türbe-Mescit gibi yerlerin istimlak edilmesi aklın alacağı bir davranış olamaz. Bu konuda bir gereklilik olsa bile, Türbenin yok edilmesi değil ancak nakli söz konusu olabilir.

 

d) Ancak hiçbir tarihi, sosyal, dini ve manevi değerlere itibar edilmeyen bir dönemde, Türbe ve Mescit yok edilmiş, Vakıflar İdaresi bunların istimlakine engel olması gerekirken, tezyidi bedel peşine düşmüştür.

 

6- Vatandaşların Vakıflar İdaresine inanması, idarenin beyanını doğru kabul etmesi gerekir. Ancak ortada bir terslik olduğu da şüphesizdir. Zira bir Türbe-Mescit Vakıf edilirken bunların idamesi için gerekli varlıkların da Vakfedilmesi gereklidir.

 

Bu yüzden Atalarımdan bana naklen gelen ve nezdimde bulunan Vakıfnamenin Arapça aslı Yeminli Tercümana Tercüme ettirilmiş ve notere onaylattırılmıştır.

 

7- Bu Vakıfnamenin Arapça metni ve tercümesi ilişikte sunulmuştur (Ek: Üsküdar 2. Noterliğinin 20 Nisan 2007 tarih ve 10444 Yevmiye No.lu tercümesi ve eki Arapça Vakıfname metni)

 

18.11.1534 (473 yıl önce) düzenlenen bu Vakıfname çok önemli hususları ihtiva etmektedir.

 

a) Vakfeden büyük büyük büyük ……..dedem Mevlâna Bekdaş’dır.

 

b) Kendisi aynı zamanda Surre İmam’ı dır. (Hac mevsiminde Mekke ve Medîne’ye para yardımı götüren birliğin imamı)

 

c) Vakıfname Anadolu Kazaskeri tarafından yazılmıştır.

 

d) Kostantiniyye Kadısı (daha sonra Şeyhülislâm olan) Ebu’s Su’ûd tarafından onanmıştır.

 

e) Vakıfnameye devrin çok önemli şahsiyetleri tanıklık etmiştir.

 

8- Ayrıca çok büyük miktarlarda mülk vakfedilmiştir.  (Kaldıki bu Vakfın bünyesinde başka kişilerce kurulmuş olup bu Vakfa ilhakı vasiyet edilmiş, birçok “Mülhak Vakıf’ın” bulunduğunu da biliyorum. Manisa, Aydın yörelerine ait birçok gayrimenkulleri ihtiva eden bu vakıfların senetlerini de icabında transkripte ve tercüme ettirerek açıklayabilirim.)

 

Vakıfnamede vakfedilen mülkler aynen şöyledir.

 

“…………

Salih niyetle ve büyük bir azimle yeri ve zamanı geldiğinde zikredilecek olan yararlar için çeşitli Vakıflar vakfetti.

 

Aşağıdakiler bu Vakıflardan bazılarıdır:

 

Galata surları dahilinde Karaköy diye bilinen yerde biri erkekler biri de bayanlar için yaptırdığı 2 (iki) hamam,

 

Bu 2 (iki) hamama bitişik üzerlerinde 3 (üç) hücre (küçük oda) ve 2 (iki) oda bulunan 9 (dokuz) dükkân,

 

Merhum vakfedicinin Allah’a yakın olmak, onun rızasını kazanmak ve Hz. Peygamberin “Allah için kuş yuvası kadar da olsa bir mescit yaptırana Allah’da Cennet’te bir ev yapar” hadisin mucibince amel etmek için adı geçen iki hamamın karşısında yaptırdığı mescidin yakınında bulunan 7 (yedi) dükkân,

 

Bu dükkânlara yakın, Marula/Marola adlı kişinin yeri ve 3 (üç) taraftan ana yolla çevrelenmiş 3 (üç) dükkân,

 

Kostantiniyye’de yer alan merhum Ahî Çelebi Camii yakınında bulunan 7 (yedi) dükkân,

 

Adı geçen vakfedici sura bitişik meşhur geçidin yanındaki mescidinin yanında yer alan 2 (iki) dükkân,

 

Tokat vilayetinde -Allah orayı afetlerden ve belalarda korusun-  Eskikapan diye bilinen yerdeki 34 (otuzdört) dükkânın yarısı,

 

Sivas’a bağlı Venek adlı köyün yarısı,

 

Bu yerlerin, bulundukları yerlerde adı geçen vakfediciye ait olduğu açık ve net bir şekilde bilindiği için buraların sınırlamaya, tarife, açıklanmaya ve tavsife ihtiyacı yoktur.

…………”

 

9- Vakıfnamede, vakfedilen mülklerin gelirinin ne şekilde harcanacağı da çok ayrıntılı biçimde düzenlenmiştir.

 

10- Bütün bunlar göstermektedir ki Vakıflar İdaresinin Vakfın başka varlığı yoktur şeklindeki beyanı gerçek dışıdır.

 

Vakıfların varlıklarını korumak, kollamak, bu konuda azami dikkat ve özeni göstermek Vakıflar İdaresinin yegâne görevidir.

 

Nitekim Vakıflar İdaresinin bu görevleri, 2762 sayılı Vakıflar Kanunu, Vakıflar Tüzüğü ve Vakıflar Genel Müdürlüğünün Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kararname hükümlerinde, ilgili maddelerinde tek tek sayılmıştır.

 

Vakıflar İdaresinin bu kanuni görevlerini yerine getirmediği Vakıf mallarını koruyup kollamadığı açıktır. Nitekim söz konusu Vakıfnamede “Galata Surları dahilinde Karaköy diye bilinen yerde biri erkekler biride bayanlar için yaptırdığı 2 (iki) hamam” şeklinde vakfedilen hamam ile ilgili olarak, Sayın Haldun HÜREL’in “İstanbul’u Geziyorum Gözlerim Açık -Bir İstanbul Kültür Kitabı-” adlı eserinde aynen şu açıklama yer almaktadır. (Dharma Yayınları, 2006  3’üncü Baskı-Ek ilgili sayfalar)

 

“…….

Yüksek Kaldırım’a yakın, İstanbul’un en eski hamamlarından olan,

Bektaş Efendi Hamamı da yitirdiğimiz değerler arasında idi Karaköy

meydanında göreceğimiz Karaköy Palas, bu hamamın yerine inşa edilmiştir…”

 

Vakıflar İdaresinin gözleri önünde, bu yıkımın nasıl gerçekleştirildiği ve Vakfa ait mülkün nasıl gasp olunduğu mutlaka araştırılıp ortaya çıkarılmalıdır.

 

11- Arz olunan Vakıfname karşısında, Vakıflar İdaresinin artık ileri sürebileceği hiçbir bahane kalmamıştır.

 

12- Bu konuda Vakıflar İdaresine yapacağımız başvurunun her zaman olduğu gibi sonuçsuz kalacağını bildiğimizden makamınıza başvurma zarureti hasıl olmuştur.

 

2762 sayılı Vakıflar Kanununun 46. maddesi hükmüne göre bu kanunu yürütmek Bakanlar Heyetine aittir. Keza 18 Haziran 1984 tarih ve 18435 sayılı Resmi Gazetede yayınlanan KHK/227 sayılı kararnamenin 1. maddesine göre Vakıflar Genel Müdürlüğü Başbakanlığa bağlıdır.

 

13- Tüm arz olunan sebeplerle;

 

a) Vakıflar Genel Müdürlüğü,

b) İstanbul Vakıflar Başmüdürlüğü ile,

c) Tokat ve Sivas Vakıflar Bölge Müdürlüklerine,

 

Gerekli emir ve talimatların verilerek, Vakıfnamede zikri geçen mülklerin geçmişten bu yana akibetlerinin araştırılıp tespiti ve mülklerin “İmam-ı Sultan Mevlâna Bekdaş Vakfı” adına tescil ve teslimine, şâyet mülkler geri alınamayacak bir biçimde el değiştirmişse tazmînine ve 09.10.2003 tarih ve 4982 sayılı Bilgi Edinme Hakkı Kanunu hükümlerine göre tarafıma bilgi verilmesine emir ve müsaadelerinizi talep ve arz ederim…

 

Aile büyüklerinden duyduğum şu tarihî misali de saygılarımla arzederim ki, bu vakfa(ve diğer vakıflarımıza) 1826 yılındaki “meş’um vak’a”yı müteakiben de el konulmuş, ama daha sonra sıkışan Osmanlı Hânedânı’nın, Tanzîmât ve İslâhat fermanlarıyla Avrupa müktesebâtını kabul etmek zorunda kalmasıyla -olsa gerek- Vakfın mülkleri geri alınmış… Atatürk’ün kurduğu Cumhuriyet devletine de tescil ettirilen bu vakıf mülkleri, 1950’den sonra girilen yağma düzeninde, bu sefer örgütlü şebekeler tarafından -sinsice- müsâdere edilir gibi bir duruma düşmüştür.

 

Ama bugün gelinen aşamada, memleketi idâre eden yeni zenginlerimiz de tekrar Avrupa muktesebâtına muhtaç hâle gelince biz de ecdât yâdigârı vakıflarımız konusundaki adâleti, AİHM’nde arama imkânına kavuşmuş olduk… Unutulmamalıydı ki (ve unutulmamalıdır ki), Türk Sivil Toplumu’nun ekonomik alt-yapı’sı, “vakıflar” temeline dayanmaktadır. Bu temel ne zaman tahrip edilmişse, Türk Toplumu sosyo-ekonomik vesâyet ve/veya esâret altına düşmüştür. Ve dışarıdan empoze edilen siyâsî düzenlemeler veya rejimlerle de hiçbir zaman belini doğrultamamıştır… Biz Türk’leri, bir baskın aşîretin (Osmanlı’nın) peşine takılmış -Moğollar gibi- istilâcı bir güruh olarak gösteren bir tarih anlayışı, resmî tarih olarak gençlere belletilirken, aynı zamanda köklü ailelerin vakıflarını da yağmalamak, Türklüğü bu coğrafyadan silip süpürmek amacına hizmet etmekten başka ne anlama gelebilir ki…

 

Saygılarımla.

Mülhak (İmam-ı Sultan Bekdaş Efendi) Vakfı

Sahih Evlâdı ve Son Mütevellisi

Ali Ergin GÜRAN

15.06.2007

 

Yazışma Adresi

Barbaros Bulvarı No:74

Barbaros Apt. K:2 D:9

Balmumcu-Beşiktaş/İST.