Deniz Gezmiş gibi, Mâhir Çayan gibi “inisiyatör” karakterli genç insanlar, “Panteist Zon Kulübü”nün kurucu üyeleri sayılmalı ve isimleri kalıcı kılınmalıdır. Yoksa onları, başarısız olmuş politikacılar gibi görüp tarihe gömmeye çalışmak, “iç dinamik”lere karşı yapılan en büyük haksızlık ve ihânet olacaktır.
Bedenî ve aklî melekeleri çok güçlü olan, dolayısile de pek çok insanı cezbederek sürükleyebilen bu genç insanlar, dengeli ve kararlı olduklarını ispat etmenin, yâni kendilerini bağımsız bir varlık şeklinde gerçekleştirebilmenin tek yolu olarak –nasıl kazanılmış olursa olsun- bir fikir sisteminde mus’ır kalmayı görüyorlardı herhalde… Ama o sıralarda zâten herkes –ve hatta bugün de büyük çoğunluk- kişiliğin ispatını, bir fikir sistemine olan inancın ispâtı şeklinde anlamaktaydı.
Halbuki târihî, sosyolojik ve pedagojik açılardan incelersek görürüz ki kişiliğin (yani bedenî ve aklî melekelerin gücünün) ispâtı, bütün fikrî kazanımlardan önce gelmektedir. Ve de –üstyapı’sal- fikrî kazanımlara, dolayısile de inançlara öncelik tanımak, genç bir insanın, masif kitlelere yön veren politik manevralar arasında ezilip gitmesine sebep olmaktadır; çok defa… Kaldı ki bizimki gibi ülkelerde, dış mihraklara(dış dinamiklere) yaranmayı prensip ittihaz etmiş pek çok “satılık politikacı” için de, bu idealist gençler, bulunmaz bir gelir ve kariyer kaynağı anlamını taşımaktadır. Çünki bir ülkenin yararına olan her fikrin, mutlaka bir yabancı düşmanı vardır… Ama şu da bir gerçektir ki, melekeleri güçlü, inisiyatör karakterli bir insan, yabancı mihraklarla hiçbir zaman gerçekten dost olamaz. Çünki –uşaklaşmaları mümkün olmayan- bu inisiyatörler, önünde sonunda fikirlerini tashih ederek doğru yolu bulurlar…
Demek ki Deniz Gezmiş’lerin, Mâhir Çayan’ların hayatından çıkan çok önemli bir ders vardır:
Gençlik kuşağını, bir “Panteist Zon Kulübü”nde, politikadan uzak etkinlikler içerisinde eğitip “ inisiyasyon” sınavlarından geçirerek –inisiyatörleri- ayıklanmaya (seleksiyona) tâbi tutmayı öğrenmeliyiz; her şeyden önce… Ve ancak ondan sonradır ki, “kişilik” liyâkatini ispatlamış olan bu gençlere sistematik bir fikir donanımını gönül rahatlığıyla emânet edebilelim…Ki böylece de hem “iç dinamik” unsurlarını korumuş olalım, hem de bu unsurları avlayarak(günah keçisi yaparak) beslenen, “satılık politikacı” tipinin kökünü kurutalım…
Onun içindir ki, yeni genç neslin Süleyman Demirel’in suratına haykırdığı sloganı çok anlamlı buluyor ve “iç dinamik”lerin dirilişi olarak görüyorum:
ABD’nin uşağı, Kâtil Sülü dışarı…